Mukabele
Osman Şahin'in sesinden 7. Cüz I Mukabele
Kur'an-ı Kerim'in 7. cüzü, Maide suresinin 83. ayetinden sonuna kadar, En'âm suresinin 1-111. ayetlerini ihtiva eder.
7. CÜZDE HANGİ SURELER BULUNUR?
🔸 Kur'an-ı Kerim'in 7. cüzü, Maide suresinin 83. ayetinden sonuna kadar olan kısmı ve En'âm suresinin 1-111. ayetlerini ihtiva eder. MÂİDE SURESİ Kur'an-ı Kerim'in beşinci suresi olan Mâide suresi, Medine'de nazil olmuştur. En son nüzul olan sure olduğuna dair rivayetler bulunmakla birlikte içeriğinde bulunan konular nedeniyle farklı zamanlarda indirilmiş olabileceği de göz önünde bulundurulur.
🔸 Surenin ismi, 112 ve 114. ayetlerde geçen "sofra" manasına gelen mâide sözcüğünden alır.
🔸 Bazı inanç ve ahlak esasları, aile ve ceza hukukuna ilişkin hükümler, hac uygulamaları, hayvan kesimleri, abdest, teyemmüm, şahitlik, hırsızlık, içki ve kumarla ilgili hükümler gibi fıkıh konularına yer verilmektedir.
🔸 İsrailoğullarının tarihine ilişkin bazı bilgilere de değinilen surede, Yahudiler ile Hristiyanların yanlış inanç ve tutumlarına yönelik eleştiriler de ele alınmıştır.
MÂİDE SURESİNDE VURGULANAN KONULAR
🔸 Mâide suresi, içerdiği konular bakımından beş bölüm halinde incelenmektedir. İlk bölümde müminlerin akidlerine uymaları emredilmektedir.
🔸 İkinci bölümde abdest ve teyemmümle ilgili hükümler açıklanmakta ve sonra şahitlikte adaleti gözetme uyarısında bulunulmaktadır.
🔸 Üçüncü bölümde, Yahudiler ve Hristiyanlara dair çeşitli örnekler üzerinden Müslümanlara yönelik mesajlara ve hükümlere yer verilmektedir.
🔸 Dördüncü bölüm müminlerden, Allah'ın helal kıldığı güzel ve temiz şeylerden kendilerini mahrum bırakmamalarını isteyen ayetlerle başlamaktadır.
🔸 Son bölümde ise Hz. İsa'nın Allah tarafından kendisine verilen meziyetleri, ona ait mucizeleri anlatılmakta ve Hristiyanların Hz. İsa'ya dair batıl inançları düzeltilmektedir.
7. Cüz - Mâide suresinin 83-120. ayetleri
Kur'an-ı Kerim'in 7. cüzü, surenin 83 ayetinden sonuna kadar olan kısmı ihtiva eder. Yukarıda zikredilen son iki bölüm, 7. cüzün içinde yer alan konulardır.
🔸 7. cüz, Habeş kralı Necaşi Ashame ve çevresindeki insaf sahibi Hristiyanlar hakkında indiği rivayet edilen ayetlerle başlar.
🔸 Bu rivayetlere göre, hükümdar Mekke müşriklerinin zulüm ve baskısı karşısında Habeşistan'a göç etmek zorunda kalan Müslümanları dinlemek üzere ileri gelen din bilginlerini ve rahipleri de çağırmıştır.
🔸 Necâşî "Sizin kitabınızda Hz. Meryem'den söz ediliyor mu?" diye sorunca Müslümanlar onun adıyla bir sure bulunduğunu belirtip Kur'an'dan bazı bölümleri okumuşlardır. Okunanlar oradaki samimi inanç sahibi Hristiyanları duygulandırmış ve onları ağlatmıştır.
🔸 Tefsirlerde, hükümdarın Hz. Peygamber'e (sav) gönderdiği bir heyetin ve Resûlullah zamanında Medine'ye gelen başka Hristiyan grupların Kur'an'ı dinlerken dinî bir coşku ile ağladıklarına dair rivayetler de vardır.
87. ayetten itibaren olan kısım, dördüncü bölüm olarak görülür ve bu ayetlerde müminlerden Allah'ın helâl kıldığı güzel ve temiz şeylerden kendilerini mahrum bırakmamalarını istenmektedir.
🔸 Bu ayet-i kerimeler, Müslümanları uyarmak üzere indiği zikredilmiş; geceleri namazla gündüzleri oruçla geçirmeleri buyrulmuş ve bazı yiyecekleri yememeye karar veren Müslümanlar uyarılmıştır.
🔸 Resul-i Ekrem'in de (sav) bir grup Müslüman'ın bu uygulamalarını aykırı bulduğu "Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir" diyerek ikazda bulunduğu bilinmektedir.
🔸 Yemin kefaretiyle ilgili hükümler düzenlenmiş ve ardından gelen ayetlerde Cahiliye döneminin falcılıkla ilgili uygulamaları, içki ve kumar yasaklanmıştır.
🔸 İhramlı iken avlanma yasağı, vasiyet ve vasiyet esnasında şahit bulundurmayla ilgili hükümler zikredilen hususlardandır.
"Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutmaz, fakat bilerek ettiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalama seviyesinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek ya da bir köle âzat etmektir. Buna imkânı olmayan ise üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğinizde (bozarsanız) yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinize bağlı kalın. Allah âyetlerini sizin için bu şekilde açıklıyor ki şükredesiniz."
Mâide suresinin son bölümünde Allah Teâlâ tarafından Hz. İsa'ya bahşedilen mazhariyetler, ona özel mucizeler anlatılmıştır.
🔸 Havarilerden kısaca bahsedildikten sonra Allah ile Hz. İsa arasında bir konuşma üslubuyla Hristiyanların Hz. İsa hakkında sahip oldukları batıl inançları düzeltilmiştir.
🔸 Sure, Allah'ın mutlak hükümranlığını ve kudretini ifade eden ayetle sona ermektedir.
EN'ÂM SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in altıncı suresi olan En'âm suresinin tamamı, Mekke döneminin sonlarında bir gecede nazil olmuştur.
🔸 165 ayetten oluşan sure, ismini 136, 138 ve 139. ayetlerde zikredilen ve "deve, sığır, koyun ve keçi" gibi manalara gelen en'âm sözcüğünden almıştır.
🔸 En'âm suresi, Allah'ın birliği ve Hz. Muhammed'in hak peygamber olduğuna dair kesin belgeler, puta tapıcılığı red ve iptal eden delil ve hüccetler barındırmaktadır.
🔸 Tevhid inancının, peygamberliğin, yaratılışın, yeniden dirilişin kesin delilleriyle anlatıldığı surede, şirk ve dalâlet ehlinin sapkın görüşlerini, bâtıl inanışlarını reddeden belgeler bulunmaktadır.
🔸 Eti yenen ve yenmeyen hayvanlar açıklanmış, helal ve haram ile ilgili hükümler zikredilmiştir.
EN'ÂM SURESİNDE VURGULANAN KONULAR
En'âm suresi, Kur'an-ı Kerim'de "elhamdülillâh" sözü ile başlayan beş surenin ikincisidir.
🔸 Gökleri ve yeri yaratanın, bütün varlıkları belirli bir ölçü ve sınır ile belirli bir zaman diliminde yaşatanın Allah olduğu bildirilmiştir.
🔸 Gerçeklere inanmayan, Allah'ın sunmuş olduğu nimetlerin kıymetini bilmeyen inkârcıların Peygamber'in (sav) bir melek olması, vahiy yerine yazılı bir kitap gelmesi şeklindeki itirazlarına cevap verilmiştir.
🔸 Göklerde ve yerde Allah'tan başka bir ilahın bulunmadığı kesin ifadelerle belirtilmiştir.
"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve ışığı var eden Allah'a mahsustur. Ama yine de kâfir olanlar (putları) rablerine eş tutuyorlar. Sizi (özel) bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak O'dur. O'nun katında bir ecel daha vardır. Siz hâlâ şüphe ediyorsunuz. O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Gizlinizi açığınızı bilir, neyi yapıp ettiğinizi de bilir."
7. Cüz - En'âm suresinin 1-111. ayetleri
Allah'ın göklerin de yerin de mutlak hâkimi, yaratıcısı ve yöneticisi olduğu vurgulanan ayetlerde evren ve bütün evrendeki her şeyin farkında olarak veya olmayarak O'na kulluk ve itaat ettiği vurgulanmıştır.
🔸 Mekke müşriklerine cevap şeklinde görülebilecek olan bu ayetlerde aslında küfür ve şirkin her türünün yok edilmesi hedeflenmiş; Allah'a kulluk etmenin önemi ifade edilmiştir.
🔸 Hem kâinatın düzenine hem de insan ruhuna en uygun olanın bu olduğu vurgulanmıştır.
🔸 Tevhid inancı önceki surelerde de değinilen bir konudur ancak En'âm suresinde bu konu çok yönlü olarak ele alınmış; dinin temel ilkeleri ve ulûhiyyet konularında yanlış görüşler ileri sürmenin, dolayısıyla Allah'a iftira etmenin çirkinliği gözler önüne serilmiştir.
🔸 Allah, insanı yaratılmış varlıklara tapmaktan, onlar önünde küçülmekten kurtarmak amacıyla peygamberler göndermiş ve kullarına ilahi bir rahmet sunmuştur. "Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. De ki: "Allah'ındır. O, kendi üzerine rahmeti yazmıştır. Sizi, gerçekleşmesinde asla şüphe olmayan kıyamet gününde mutlaka toplayacaktır." Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar."
Tevhid inancının detaylıca anlatıldığı ayetlerden sonra peygamberlere karşı müşriklerin giriştikleri mücadelelerde onların elinde kuru inattan başka bir kanıta sahip olmadıkları zikredilmiştir.
🔸 Onların gerçeklere karşı saygısızlık yapmakla kalmadıkları, kendi kendilerine de haksızlık ettikleri, çünkü küfür ve şirkin insanı hüsrana götüreceği açıklanmıştır.
🔸 İnkârcıların önceki peygamberlere direnen kavimlerin kötü akıbetlerinden ders almayı bilmedikleri ifade edilmiş ve bazı çarpıcı örnekler verilmiştir. "Onlar, kendilerine yapılan uyarıları unutunca her şeyin kapılarını onlara açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık! Böylece onlar birden bire bütün ümitlerini yitirdiler. Sonunda zulmeden kavmin kökü kesildi. Her türlü övgü, âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur."
İnkârcıların gerçekte Hz. Peygamber'i (sav) değil, Allah'ın ayetlerini yalanladıkları bildirilmiştir.
🔸 Allah'ın kitabında hiçbir şeyin eksik bırakılmadığı, hakikat karşısında sağır, dilsiz ve kör gibi davranmanın ve "diri olduğu halde ölü gibi yaşamanın" çirkinliği açıklanmıştır.
🔸 Hiçbir etkisi olmayan aciz putlara tapmanın, doğru yolu gördükten sonra ona sırt çevirmenin kötülüğünden bahsedilmiştir.
🔸 Ayetleri yalanlayanların yoldan çıkmalarından dolayı azap çekecekleri bildirilmiş; "Hiç kör ile gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?" şeklinde inkârcılara seslenilmiştir.
İlerleyen ayetlerde Hz. İbrahim'in yıldıza, aya ve güneşe tapmakta olan kavmini uyarma ve puta tapıcılıktan vazgeçirme çabaları anlatılmıştır.
🔸 Onun mümin ve Hanîf kişiliği gözler önüne serilmiş; özellikle Hz. İbrahim soyundan gelmekle övünen Mekke müşriklerinin onun yolundan nasıl uzaklaşmış oldukları ifade edilmiştir.
🔸 Sadece Hz. İbrahim ve Hz. İsmail değil bütün peygamberler, Allah'ın birliğine inanan ve insanları yalnızca O'na kulluk etmeye çağıran salih ve iyi kişiler olarak tanıtılmıştır.
🔸 Hz. İbrahim'in tevhid akidesinden bahsedilmiş, imanda hakikate ulaşma ve tevhid akidesini hâkim kılma çabasının bir ödülü olarak kendisine İshak adlı bir oğul ve Ya'kub adlı bir torun armağan edildiği belirtilmiştir.
"İşte bunlar, kavmine karşı İbrâhim'e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilmektedir. Biz ona İshak ve Ya'kūb'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nûh'u ve onun soyundan Dâvûd'u, Süleyman'ı, Eyyûb'u, Yûsuf'u, Mûsâ'yı ve Hârûn'u doğru yola iletmiştik. Biz, iyileri böyle ödüllendiririz. Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve İlyâs'ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi. İsmâil, Elyesa', Yûnus ve Lût'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık."
🔸 Vahye inanmayanların Allah'ı gereği gibi tanıyamayacakları, Kur'an'ın daha önce gönderilmiş kitaplar gibi bir kitap olduğu haber verilmiştir.
🔸 Allah'ın her şeye gücü yettiğini gösteren olaylar üzerinde durulmuş; göklerde ve yerdeki bütün güzellikleri yaratan Allah'ın ne cin ne de başka varlıklar cinsinden eşi benzeri olmadığı, ona evlât isnat etmenin bilgisizlikten kaynaklandığı bildirilmiştir. "Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa onları da Allah yaratmıştır. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Allah, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir. O, göklerin ve yerin eşşiz yaratıcısıdır. Eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir? Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen O'dur."