Mukabele

Osman Şahin'in sesinden 13. Cüz I Mukabele

Yusuf suresinin 53. ayetinden sonuna kadar olan kısmı, Ra'd suresini ve İbrahim suresini ihtiva eder

13. CÜZDE HANGİ SURELER BULUNUR?

🔸 Kur'an-ı Kerim'in 13. cüzü, Yusuf suresinin 53. ayetinden sonuna kadar olan kısmı, Ra'd suresini ve İbrahim suresini ihtiva eder. Yusuf Suresi Kur'an-ı Kerim'in 12. suresi olan Yusuf suresi, nübüvvetin 8 ila 10. yılları arasında nazil olmuştur.

🔸 Nüzul sebebi, sahabilerin Peygamberimizden (sav) kıssa niteliğinde ayetler okumasını talep etmeleridir.

🔸 Surenin geliş hikmetini Resûl-i Ekrem'i (sav) teselli etme olarak açıklayanlar da vardır.

🔸 Yusuf suresinde kardeşlerinin Hz. Yusuf'a eziyet ettiği, Resulullah'a (sav) da kendi kavminin eziyet ettiği; fakat sonunda Hz. Yusuf'un üstün gelmesi gibi Resulullah'ın (sav) da inanmayanlara karşı zafer kazanacağına dair işaret vardır.

YUSUF SURESİNDE VURGULANAN KONULAR

Yusuf suresi, Kur'an-ı Kerim'de "ahsen-i kasas" şeklinde kıssaların en güzeli olarak tanımlanmıştır.

🔸 Hz. Yusuf kıssasının en güzel kıssa oluşunu Şehâbeddin el-Âlûsî şöyle açıklamıştır: Kıssa, haset edenle edilen, efendi ile köle, şahitle hakkında şehadet edilen, âşıkla mâşuk, hapiste kalanla serbest bırakılan, bollukla kıtlık, günahla bağışlanma, ayrılıkla vuslat, hastalıkla sıhhat, zilletle izzet gibi zıtlıklar içermekte ve hasedin mahrumiyet doğurduğu, sabrın kurtuluşun anahtarı olduğu, aklın duygulara galip gelmesinin hayatın düzenini sağladığı örnekleri ihtiva etmektedir.

🔸 Hz. Yusuf'un hayatı ve onun imtihan olduğu olaylar detaylıca anlatılmış ve örnek gösterilmiştir.

13. Cüz – Yusuf suresinin 53-111. ayetleri

🔸 13. cüz, Yusuf suresinin 53-111. ayetlerini içinde barındırır. Surenin bu cüzde yer alan bölümü, Hz. Yusuf'un hapiste olduğu sırada kralın rüyasını yorumlaması olayı ile başlar. "Kral dedi ki: "Rüyamda yedi arık ineğin yedi semiz ineği yediğini gördüm. Ayrıca yedi yeşil ve bir o kadar da kuru başak gördüm. Efendiler! Eğer rüya yorumluyorsanız, bu rüyamı da bana yorumlayın."

🔸 Kral bir rüya görmüş ve kendi tabircileri bu rüyayı bir türlü yorumlayamamış, kâbus olarak nitelendirmiştir.

🔸 Hz. Yusuf'un hapisten çıkan ve cezalandırılmayan arkadaşının kendisini hatırlayıp ondan bahsetmesiyle gönderildiği hapishanede bu rüyayı Hz. Yusuf yorumlamıştır.

🔸 Rüyada yedi bolluk yılından sonra gelecek yedi kıtlık yılı için alınacak tedbirler anlatılmıştır.

🔸 Bunun üzerine melik Hz. Yusuf'u huzuruna getirmelerini emretmiştir. Ancak Hz. Yusuf kendisine yapılan suçlamanın açıklığa kavuşturulmadan hapisten çıkmayacağını belirtmiştir.

🔸 Kral, daha önce Hz. Yusuf'u gören kadınları çağırıp işin aslını sormuş; onlar da Hz. Yusuf'un kötü bir davranışını görmediklerini söylemişlerdir.

🔸 Bu sırada Züleyha da kendisinin Hz. Yusuf'tan kâm almak istediğini, onun bir suçunun olmadığını söylemiştir.

🔸 Bu haber Hz. Yusuf'a ulaşınca Hz. Yusuf'un şu meşhur cümleyi söylediği bildirilmiştir: "Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, rabbimin acıyıp koruması dışında, daima kötülüğü emreder; şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir."

🔸 Kral, Hz. Yusuf'u tanıyıp şahsiyetini takdir ettikten sonra Hz. Yusuf kendisine ülkedeki malî işlerin sorumluluğunu vermesini istemiş, melik de bunu kabul etmiştir.

🔸 Kralın rüyasında gördüğü gibi yedi bolluk yılı gelip geçmiş ve yedi yıl süren kıtlık dönemi başlamıştır.

🔸 Bu dönemde insanlar Hz. Yusuf'un yanına gelerek erzak talep etmişlerdir. Hz. Yusuf'un kardeşleri de aynı amaçla Ken'an diyarından gelip Hz. Yusuf'un huzuruna çıkmışlardır.

🔸 Hz. Yusuf kendilerini tanıdığı halde onlar Hz. Yusuf'u tanıyamamışlardır.

🔸 Hz. Yusuf kardeşlerini ağırlamış, istedikleri erzağı vermiş, ikinci gelişlerinde üvey kardeşlerini de (Hz. Yusuf'un kendi öz kardeşi Bünyâmin'i) getirmelerini istemiştir

🔸 Aksi halde kendilerine erzak verilmeyeceğini söylemiş ve ödedikleri bedeli de yüklerinin içine koydurmuştur.

🔸 Kardeşleri memleketlerine dönünce durumu babalarına anlatmışlar ve erzak bedelinin de iade edildiğini belirtmişlerdir.

🔸 İkinci defa gidecekleri sırada babalarından âdeta zorla izin alıp Bünyâmin'le birlikte Mısır'a varmışlardır.

🔸 Huzura çıktıklarında Hz. Yusuf kendini öz kardeşine tanıtmış; kardeşlerinin erzak yüklerini hazırlatmış, bu arada melike ait bir su kabının öz kardeşinin yükünün içine yerleştirilmesini emretmiştir.

🔸 Ardından hareket etmek üzere olan kafile mensupları hırsızlıkla suçlanmış, onlar böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, aksi takdirde yükünde su kabı bulunan kişinin ceza olarak köle sayılacağını söylemişlerdir.

🔸 Aslında Mısır kanunlarında böyle bir ceza yoktur ve Hz. Yusuf'un öz kardeşini yanında bırakabilmek için başvurduğu bu yöntem Cenâb-ı Hakk'ın böyle murat etmesiyle gerçekleşmiştir.

🔸 Arama sonunda su kabı Bünyâmin'in yükünde bulununca çaresiz kalan kardeşlerin en büyüğü -daha önce Hz. Yusuf'un öldürülmeyip kuyuya atılmasını teklif eden Rûbîl diğerlerine Hz. Yusuf'a yapmış oldukları muameleyi hatırlatmış ve babasının izni yahut Allah'ın bir hükmü olmadıkça Mısır'dan ayrılmayacağını bildirmiştir. Diğer kardeşler ise gidip durumu babalarına anlatmışlardır.

🔸 Hz. Yakub, Bünyâmin'in hırsızlık yapmayacağını bildiğinden oğullarının daha önce yaptıkları gibi bunun da onların bir oyunu olabileceğini düşünmüştür.

🔸 Kendisinden alınan evlâtlarını Cenâb-ı Hakk'ın geri göndereceği yolundaki ümidini tekrarlamış ve sabırla bekleyeceğini söylemiştir. Bu arada derin üzüntüsünden dolayı gözlerine ak düşmüştür. "Yakub da şöyle dedi: "Ben acımı ve kederimi ancak Allah'a arzediyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah'tan gelen bilgiyle biliyorum."

🔸 Oğullarına da Mısır'a dönüp Hz. Yusuf ile kardeşini aramalarını ve Allah'ın rahmetinden ümit kesmemelerini tavsiye etmiştir.

🔸 Kardeşler Mısır'a varınca tekrar Hz. Yusuf'un huzuruna çıkmış ve yiyecek sıkıntısı çektiklerini belirterek ondan yardım istemişlerdir.

🔸 Bu defa Hz. Yusuf, cahilliklerinden dolayı Hz. Yusuf ile öz kardeşine yaptıkları muameleyi hatırlayıp hatırlamadıklarını sormuş; nihayet onlar da Hz. Yusuf'u tanımışlardır.

🔸 Hz. Yusuf'un kardeşleri Allah'ın onu kendilerinden üstün kıldığını kabul etmişler; Hz. Yusuf ise kendilerine herhangi bir sitemde bulunmayacağını ve Allah'tan bağışlanmalarını dileyeceğini bildirmiştir.

🔸 Kardeşlerinden ülkelerine dönüp anne ve babalarını Mısır'a getirmelerini, gömleğini babalarının yüzüne sürdüklerinde onun gözlerinin tekrar göreceğini söylemiştir. Sonunda bütün aile Mısır'a gelmiştir.

🔸 Hz. Yusuf annesini ve babasını tahtına oturtmuş; onlar da Hz. Yusuf'a tâzimde bulunmuştur; böylece Hz. Yusuf'un rüyası gerçekleşmiştir. Kıssa Hz. Yusuf'un şu duasıyla sona ermiştir:

"Ey Rabbim! Bana iktidar verdin ve bana rüyaların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da ahirette de beni yönetip himaye eden sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni iyi kulların arasına kat!"

🔸 Surenin Resûl-i Ekrem'e (sav) hitap eden bundan sonraki kısmında Hz. Yusuf kıssasında anlatılanların vahiy ile gelen gayb haberlerinden olduğu belirtilmiştir.

🔸 Kıssada geçen hadiselerin hiçbirine şahit olmayan kendisinin onları başka bir yolla bilemeyeceği, bu gerçeğe ve onun bütün çabalarına rağmen insanların çoğunun iman etmediği ifade edilmiştir.

🔸 Esasen göklerde ve yerde gönlünü ilahi gerçeklere açanlar için birçok işaretin bulunduğu, buna karşılık inananların ekserisinin Allah'a ortak koştuğu ve O'na iman etmediği bildirilmiştir.

🔸 Ardından, son peygamberin ve Kur'an'ın hitap ettiği toplulukların tarihte gelip geçmiş kavimlerin akıbetinden neden ibret almadıkları sorulmuş ve kendilerinden nefislerinin arzularına uymamaları istenmiştir.

🔸 Hz. Yusuf ile kardeşlerinin ve önceki peygamberlerle kavimlerinin kıssalarında aklını kullananlar için çeşitli ibretlerin bulunduğu, Kur'an'ın önceki vahiyleri tasdik edip gerekli her şeyi açıklayan, iman eden toplumlar için hidayet ve rahmet kaynağı teşkil ettiği beyan edilmiştir.

RA'D SURESİ

Kur'an-ı Kerim'in 13. suresi olan Ra'd suresi, adını 13. ayette geçen ve "gök gürültüsü" manasına gelen ra'd sözcüğünden alır.

🔸 Surenin bazı bölümleri Mekke'de bazı bölümleri ise Medine'de nazil olmuştur.

🔸 Üslup ve içerdiği konular açısından ele alındığında surenin Mekke döneminde nazil olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır.

🔸 Surede, Allah'ın varlığına, birliğine ve kudretine dair çeşitli delillerin öne çıkarılması ve Hz. Peygamber'i (sav) Mekkeli müşriklerin baskılarına karşı teselli eden bir üslûbun hâkim olması, surenin Resulullah'ın (sav) amcası Ebû Tâlib ile hanımı Hz. Hatice'nin vefatından sonra müşriklerin eziyetlerinin arttığı dönemde nazil olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

RA'D SURESİNDE VURGULANAN KONULAR

Ra'd suresi üç bölüm halinde ele alınmaktadır. Asıl konusu ulûhiyet olan birinci bölümde Peygamberimize (sav) indirilen vahyin gerçekliğine vurgu yapan ilk ayetten sonra muhatapların dikkati evrenin yaratılışı ve işleyişine çekilmiştir.

🔸 İkinci bölümde Resul-i Ekrem'e (sav) gönderilen vahyin hak olduğunu kabul eden ile bu apaçık gerçek karşısında kör gibi davranan kimsenin asla eşit olmayacağı dile getirilmiştir.

🔸 Üçüncü bölüm ise genel anlamda nübüvvet ve özelikle Peygamber Efendimizin (sav) risaletiyle ilgilidir.

13. Cüz – Ra'd suresinin 1-43. ayetleri

🔸 Ra'd suresi, Resulullah'a (sav) indirilen vahyin gerçekliğine vurgu yapan ilk ayetle başlar ve ardından muhatapların dikkati evrenin yaratılışı ve işleyişine çekilir.

🔸 Tabiata hâkim olan düzenle bunun insan hayatının devamına yönelik işleyişine değinilmiştir.

🔸 Ardından iman hayatında en önemli engeli oluşturan ahiretin inkâr edilişinin şaşılacak bir davranış olduğu belirtilmiştir.

🔸 Mekkeli müşriklerin Resûl-i Ekrem'den (sav) maddi-hissî mucizeler istediği ifade edilmiştir.

🔸 Resulullah'ın (sav), geçmiş dönemlerde olduğu gibi hissî mucize gösterilmesinin ardından inanmadıkları için ümmetleri helâk edilen peygamberlerden olmadığı, onun görevinin hak yola dönmeleri için insanları uyarmaktan ibaret bulunduğu anlatılmıştır.

🔸 Allah'ın engin ilim ve kudretine çeşitli örnekler verilmiş; Cenâb-ı Hakk'ın meşru düzenlerini bozmayan toplumlara lütfettiği nimetlerinin devam edeceği belirtilmiştir. "Göklerde ve yerde bulunan her şey ve bunların gölgeleri sabah akşam, isteseler de istemeseler de Allah'a secde ederler."

🔸 Allah'ın birliğine vurgu yapılmış, insan onuruyla bağdaşmayan putperestlik eleştirilmiştir.

🔸 Allah'ın davetine olumlu cevap verenler için ebedî âlemde en güzel mükâfatın hazırlandığı, olumsuz davranış sergileyenlerin karşılaşacakları kötü akıbetten kurtulabilmek için yeryüzünün tamamını fedaya razı oldukları ifade edilmiştir.

🔸 Peygamber Efendimize (sav) gönderilen vahyin hak olduğunu kabul eden ile bu apaçık gerçek karşısında kör gibi davranan kimsenin asla eşit olmayacağı dile getirilmiş ve bunu ancak aklından faydalanmasını bilenlerin anlayabileceği ifade edilmiştir.

🔸 Sözü edilen akıl sahiplerinin nitelikleri şöylece sıralanmıştır: Allah'a verdikleri itaat sözünde duranlar, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeylere riayet edenler, rablerinden korkanlar, kıyamet günü Allah'ın huzurunda hesap vermeyi önemseyenler, rablerinin rızasını elde etme uğrunda sabır gösterenler, namaz kılanlar, Allah'ın lütfettiği nimetlerden başkalarını faydalandıranlar, kötülüğü iyilikle savanlar.

🔸 Bu kimselerin cennet ehli olduğu ve oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih olanlarla birlikte girecekleri haber verilmiştir.

🔸 Allah'a verdikleri sözü tutmayanlar, Allah'ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözetmeyenler ve yeryüzünde fesat çıkaranların ilâhî rahmetten yoksun kalıp kötü akıbete uğrayacakları belirtilmiştir.

🔸 Rızkı genişletip daraltanın Allah olduğunu ve dünya hayatının refahıyla şımarıp ahiret mutluluğundan mahrum kalanların ziyana uğrayacaklarını ifade edilmiştir.

🔸 Sonraki ayetlerde genel anlamda nübüvvet ve özelikle Hz. Peygamber'in (sav) risâleti üzerinde durulmuştur.

🔸 İnkârcıların Peygamber Efendimizden (sav) maddî-hissî mucize talep ettiklerinin bildirilmesiyle başlayan bu bölümde Allah'a yönelen kimseye O'nun hidayet nasip edeceği, böylelerinin Allah'ı anmak ve O'na bağlanmakla huzur bulduğu ifade edilmiştir.

🔸 Peygambere düşen görevin vahyedilen ayetleri muhataplarına okumaktan ibaret olduğu belirtilmiştir.

🔸 İnkâra sapanların, sayesinde dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an getirilse bile yine iman etmeyecekleri haber verilmiştir.

🔸 Geçmiş peygamberlerle de alay edildiği, ancak kendilerine mühlet verildikten sonra bunların cezalandırıldığı bildirilmiştir.

🔸 Allah'ın birliğine ve ahirete temas edildikten sonra Kur'an'ın ilâhî vahiy ürünü olduğu vurgulanmıştır.

🔸 Peygamber Efendimize (sav) gönderilen vahyin hak olduğunu kabul eden ile bu apaçık gerçek karşısında kör gibi davranan kimsenin asla eşit olmayacağı dile getirilmiş ve bunu ancak aklından faydalanmasını bilenlerin anlayabileceği ifade edilmiştir.

🔸 Sözü edilen akıl sahiplerinin nitelikleri şöylece sıralanmıştır: Allah'a verdikleri itaat sözünde duranlar, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeylere riayet edenler, rablerinden korkanlar, kıyamet günü Allah'ın huzurunda hesap vermeyi önemseyenler, rablerinin rızasını elde etme uğrunda sabır gösterenler, namaz kılanlar, Allah'ın lütfettiği nimetlerden başkalarını faydalandıranlar, kötülüğü iyilikle savanlar.

🔸 Bu kimselerin cennet ehli olduğu ve oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih olanlarla birlikte girecekleri haber verilmiştir.

🔸 Allah'a verdikleri sözü tutmayanlar, Allah'ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözetmeyenler ve yeryüzünde fesat çıkaranların ilâhî rahmetten yoksun kalıp kötü akıbete uğrayacakları belirtilmiştir.

🔸 Rızkı genişletip daraltanın Allah olduğunu ve dünya hayatının refahıyla şımarıp ahiret mutluluğundan mahrum kalanların ziyana uğrayacaklarını ifade edilmiştir.

🔸 Sonraki ayetlerde genel anlamda nübüvvet ve özelikle Hz. Peygamber'in (sav) risâleti üzerinde durulmuştur.

🔸 İnkârcıların Peygamber Efendimizden (sav) maddî-hissî mucize talep ettiklerinin bildirilmesiyle başlayan bu bölümde Allah'a yönelen kimseye O'nun hidayet nasip edeceği, böylelerinin Allah'ı anmak ve O'na bağlanmakla huzur bulduğu ifade edilmiştir.

🔸 Peygambere düşen görevin vahyedilen ayetleri muhataplarına okumaktan ibaret olduğu belirtilmiştir.

🔸 İnkâra sapanların, sayesinde dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an getirilse bile yine iman etmeyecekleri haber verilmiştir.

🔸 Geçmiş peygamberlerle de alay edildiği, ancak kendilerine mühlet verildikten sonra bunların cezalandırıldığı bildirilmiştir.

🔸 Allah'ın birliğine ve ahirete temas edildikten sonra Kur'an'ın ilâhî vahiy ürünü olduğu vurgulanmıştır.

İBRAHİM SURESİ

Kur'an-ı Kerim'in 14. suresi olan İbrahim suresi, Mekke döneminde Nuh suresinin ardından nazil olmuştur.

🔸 52 ayetten oluşan sure ismini, Mekke'nin güvenliği ve orada oturanların iyiliği için dua eden Hz. İbrâhim'den almıştır.

🔸 Kaynaklarda nüzûl sebebiyle ilgili herhangi bir olaydan söz edilmiyorsa da üslûp ve muhtevası bakımından bazı sonuçlara varmak mümkündür.

🔸 Buna göre sure, Mekke müşriklerinin Peygamber Efendimize ve ona inananlara karşı sürdürdükleri baskıların yoğunlaştığı bir dönemde, Hicret'e yakın günlerde inmiştir.

İBRAHİM SURESİNDE VURGULANAN KONULAR

🔸 Surenin başında dünya hayatının lezzetlerine taparcasına bağlanan ve manevi güzelliklere sırt çeviren müşriklerin insanları Allah yolundan vazgeçirmek için bütün güçleriyle çaba gösterdikleri belirtilir.

🔸 Müşriklerin bu tutumlarının anlaşılmaz bir sapıklık olduğu açıklanır.

🔸 Müslümanlara uygulanan toplu boykot yıllarında onların ibadet ve tavaf için dahi Kâbe'ye yaklaştırılmadıkları hatırlanırsa bu ayetlerin o dönemde Müslümanlara yapılan baskıları dile getirdiği düşünülebilir.

🔸 Ayrıca sure içinde namazı sürekli olarak kılmayı hatırlatan ve Hz. İbrâhim'in hem kendisi hem de zürriyeti için namaz kılmakla ilgili duasını ihtiva eden ayetler bulunur.

🔸 Genel olarak surenin amacı Peygamberimizin (sav) davetini reddeden ve ona karşı düşmanlıklarını arttırarak sürdüren kâfirleri sert bir biçimde uyarıp tehdit etmek suretiyle caydırmaktır.

🔸 Tevhid, vahiy ve peygamberlikle ilgili temel iman meselelerine yer verilen surede Hak dini yayma uğrunda peygamberlerin katlandığı sıkıntılara dair bilgiler de yer almıştır.

13. Cüz - İbrahim suresinin 1-52. ayetleri

🔸 İbrahim suresinde ilk olarak Allah'ın vahiy ve peygamber göndermedeki esas hedefinin insanları küfrün karanlığından kurtarıp hidayete erdirmek olduğu vurgulanmıştır.

🔸 Diğer peygamberler ve Hz. Mûsâ, sadece kendi kavimlerini kurtarmakla görevli oldukları halde Hz. Muhammed (sav) bütün insanları aydınlığa çıkarmakla görevlendirilmiştir.

🔸 İbrahim suresinde vahyin tebliğinde bir peygamberin kendi kavminin dilini kullanmasının iletişimi kolaylaştırmak gibi bir hikmet taşıdığı açıklanmıştır.

🔸 Buna rağmen peygamberler kendi kavimleri tarafından büyük bir direnişle karşılanmışlardır.

🔸 Dünya hayatının nimetlerine aşırı düşkünlük, geçmişten gelen alışkanlıklara, gelenek ve göreneklere şuursuz bağlılık peygamberlerle müşrikler arasındaki çatışmanın iki temel sebebi olarak sunulmuştur.

🔸 İlerleyen ayetlerde inanmayanların peygamberlere karşı sürdürdükleri düşmanlığın başka bir boyutuna dikkat çeken ayetler yer alır.

🔸 Bu da peygamberlerin öz yurtlarını terk etmeye zorlanmasıdır. Aynı ayetlerde peygamberi yurdundan sürüp çıkarmanın o kavme neye mal olacağı da bildirilmektedir.

🔸 Allah onları yok edip yerlerine tekrar müminleri yerleştirecek, müşrikleri bu dünyada hezimete uğratacak, ahirette de çetin bir azaba çarptıracaktır; onların iyilik adına yaptıkları ameller kabul edilmeyip kül gibi savrulacaktır.

🔸 Sonraki ayetler Allah'ın nimetleri ve bu nimetlere karşı nankörlük edenlerin durumlarıyla ilgilidir.

🔸 Burada, Allah'ın hidayetini reddedip yerine inkârcılığı yerleştirmeye çalışanların kendileriyle birlikte kavimlerini de helâke sürükledikleri ve karar kılacakları son durağın cehennem olduğu bildirilmiştir.

🔸 Ardından müminlerden namaz kılmaları, gizli açık hayır yapmaları istenmiş; kimsenin kimseye yardım edemeyeceği ahiret gününde bunun kurtarıcı rolüne dikkat çekilmiştir.

🔸 İnsanlığın en büyük rehberlerinden olan Hz. İbrahim'in yüksek dinî kişiliğini yansıtan ayetlere yer verilmiştir.

🔸 Hz. İbrahim'in, Mekke'nin hem bir güvenlik merkezi hem de tevhid odağı olması dileğini de içeren son derece veciz örnek dua cümleleri zikredilmiştir. "Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; rabbimiz, duamı kabul et! Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve müminleri bağışla!"

🔸 Kim olursa olsun, nerede ve hangi devirde yaşamış bulunursa bulunsun, ilâhî hakikatlere karşı savaş açan zalimlerin mutlaka yenilgiye uğrayacakları ve perişan olacakları vurgulanmıştır.

🔸 Allah'ın bildirdiği hak ve adalet yoluna karşı savaş açanların kaçınılmaz akıbetleriyle karşılaştıklarında hissedecekleri pişmanlık duyguları, faydasız dilekleri ve çarptırılacakları ağır cezalar kısaca anlatılmıştır. "İşte bu (Kur'an), bütün insanlara, bununla hem uyarılsınlar hem Allah'ın ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler hem de akıl sahipleri öğüt alsınlar diye yapılmış bir bildirimdir."

**

Daha Fazla Göster
CANLI YAYINA MESAJ GÖNDER