Eşi kaybolmuş bir kadın kaç yıl sonra boşanmış sayılır?
İslam fıkhına göre kocası kaybolan kadın ne zaman sonra boşanmış kabul edilir? Kayıp kişi kay yıl sonra gaib (mevkûd) kabul edilir?
-Bir kadının kocası savaşa gittikten kaç yıl sonra eğer haber gelmiyorsa boşanmış hükmü verilir? Peki 10 yıl sonra evlenmiş olan o kadının kocası dönerse hükmü ne olur?
- Şimdi bu fıkıhta önemli bir konuda incelenir. O konuya da Kitab-ı Mahfut denilir. Mahfut kaybolmuş olan kişi demek yani kaybolup kendisinden haber alınamayan kişi demek ve bununla ilgili hükümler bir ayete, hadise dayanmaktan ziyade İslam'daki, İslam fıkhındaki genel kurallara genel kaidelere dayandırılır. Mesela bir kaide vardır "kesin olan bir şey şüphe ile ortadan kaldırılmaz"
Şimdi bu kişi buradan gittiği zaman, yola çıktığı zaman veya bir savaşa gittiği zaman burada diri miydi bu hayatta mıydı? Hayatta o kesin ama öldüğü veya ölmediği şüphe. Ona istisap denir. Yani asıl olan şey olanı olduğu hal üzere bırakmaktır. Bu kişi buradan gitmeden önce hayatta mıydı hayattaydı. Öyle ise ölüm haberi gelmedikçe bu hayatta kabul edilir. Bu kurallar bunu gerektirir. Ancak burada başka haklar, başka maslahatlarda Mesela bu kaybolup da kendisinden haber alınamayan kişinin malı vardır acaba mirasçılarına bu mal paylaştırılacak mı paylaştırılacak mı? veya bir yakını ölmüştür, babası ölmüştür, anası ölmüştür o babasına anasına mirasçı olabilecek mi? veya hanımı kendisinden boş olacak mı? Bu konular aynı bu meseleyi ilgilendiren konular. Şimdi hanefi mezhebi bu konuda çok sağlamcı davranır. Diyor ki bu kişinin akranlarıdan biri veya birkaçı hayatta kaldığı sürece o kaybolan kişiden öldüğüne dair haber gelmemişse o da hayatta sayılır yani diyelim ki bunu akranları 90 yaşına gelmiş hala vefat etmemiş hayatta o adam da hayatta kabul edilir. Dolayısıyla bu sürede ne karısı başkasıyla evlenebilir ne de bunun malı başkasına paylaştırabilir. Şimdi ama diğer mezheplerde farklı görüşler var bunlar içerisinde uygulaması en kolay olan ve bir de mesela eşi için veya diğer akrabaları için en kolay kolay ve en onların faydasını olanı maliki mezhebinin görüşüdür. Maliki mezhebine göre bu kişi yani mefkud kendisi gidip de kendi haber alınamayan kişi, 4 sene içerisinde kendisinden haber gelmezse dört senenin bitiminde karısı mahkemeye verir.
Mahkemeden ölüm kararı çıkarttır. Çünkü mahkeme 4 sene bittikten sonra eğer kendisinden haber gelmiyorsa maliki mezhebine göre o ölmüş kabule göre ölmüş kabul edilir. Ondan sonra mahkeme onu öldüğüne hükmederse karısı başka iddet bekler, karardan sonra ibret bekler. Ve ondan sonra bir başkasıyla evlenebilir. Ve tabi bu hükmen ölü kabul edilir. Dolayısıyla şimdi bu kadın 4 sene beklemiş, ondan sonra mahkemeye vermiş, mahkeme öldüğüne karar vermiş, müddet beklemiş. Ondan sonra başkasıyla evlenmiş.
Evlendikten sonra o eski koca, artık ona eski koca diyeyeceğiz. Gelirse bile o sonraki evlilik devam eder çünkü önceki evlilik bitirilmiştir. mahkeme kararıyla bitirilmiştir. Sonraki evliliği devam ettirir ve bu bizim 1917 senesinde çıakrtılan hukuka ailen kararnamesi diye bir kararname var. Bugünkü bizim karşılığı medeni hukukun bir dalı yani evlenme, boşanma gibi konular. Ona bizim fıkıhta ahval-i şahsiyet dereler.
O alanda bir kararname var, o kararnamede bazı değişik yani diğer mezheplerin görüşleri hatta hiçbir mezhebe bağlı olmasa bile bazı müştehitlerin görüşleri dikkate alınarak günümüz şartlarına daha uygun olduğu düşünülerek maddeler tanzim edilmiş ve o bir sürede uygulanır.
O kararname bu konuda yani mefkud konusunda kaybolan kökeninden haber alınamayan kişi konusunda maliki mezhebinin görüşünü belirlemiş. Günümüzde özellikle Suriyeliler açısından bu problem yaşanıyor. Biz bunu duyuyoruz. Bize soru geliyor mesela bazı illerden, müftülerden. İlimizden bir tane Suriyeli hanım var. Kocası hayatta mı değil mi bimlmiyoruz. Almış götürmüş rejim askerleri veya bulunduğu yer bombalanmış ölüsüne dair de bir haber yok dirisine dair de bir haber yok. Ne yapacak bu kadın 90 yaşına kadar bekleyecek mi?
O zaman biz işte bu maliki mezhebini ve ahval-i şahsiyet kararnamesinin de kabul ettiği bu hükmü veriyoruz. Tabi mevcut mahkemeler kendisi vatandaşı olmadığı için bu kadınlar, insanlar mevcut mahkemeler ona bakmıyor. O zaman diyoruz ki bu işleri bilen bir hocaya veya bir müftüye gitsin. Ve müftüde onn kararını versin. Tabi müftünün verdiği karar hukuki bu kadar olmaz, dini bir karar olur.